Uyku bilincin farklı bir durumudur. Geçmişteki bilinenin aksine aslında nöronların oldukça etkin olduğu aktif bir süreçtir. İnsan vücudunun normal ve sağlıklı olabilmesi için uykuya ihtiyacı vardır. Yetişkin bir insan günün 8 saati yani bir yılın 2920 saati, başka bir deyişle yılın 121.7gününü uyuyarak geçirir bu da ömrünün 1/3’ünün uykuda geçmesi anlamına gelmektedir.
Geçmişten bu yana uyku insanların ilgisini çeken bir konu olmuştur. Uyku önceleri mitoloji ile fazlaca ilişkilendirilmiştir. Örneğin hastaları uyutmak için kullanılan Morfin ismini düşler Tanrısı olan Morpheus’tan alır. Psikoloji alanında kullanılan hipnoz yöntemi adını uyku Tanrısı Hypnos'dan almıştır. Öte yandan Morpheus’un kardeşi Phobetor kâbus, Phantasos ise fantastik rüyalar gördürür. Günümüzde sıkça kullanılan fobi ve fantezi kavramları da bu mitolojik Tanrılardan gelmektedir. Uyku çalışmaları 20. yüzyılda ivme kazanmıştır.
Elektrofizyolojik çalışmalar ve elektroensefalogramın (EEG) keşfi ile uyku evrelerinin tanımlanması bu alandaki sonraki çalışmalar için öncü olmuştur. Aserinsky ve Kleitman uyku derinliği ve göz hareketleri üzerinde daha çok durmuşlar, elektro-okülografiyi (EOG) geliştirmişlerdir. 1970’li yıllarda polisomnografi tanımlanmış, çoklu uyku latans testi (Multiple Sleep Latency Test-MSLT) geliştirilmiş ve uyku ile ilgili temel tanımlamalar yapılmıştır. Uyku hala günümüzde üzerinde çalışılan bir konudur.
Normal Uykunun Evreleri
Uykunun evreleri REM (Rapid Eye Movements, hızlı göz hareketler) ve non-REM (non-Rapid Eye Movements, NREM ) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. REM uykusu, hızlı göz küresi hareketleri, solunum ve göz kasları dışındaki iskelet kaslarında atoni ve kortikal aktivasyonun göstergesi olan, düşük voltajlı ve hızlı EEG aktivitesiyle karakterize bir uyku dönemidir. Toplam uykunun % 20-30’unu REM uykusu oluşturur. Kişinin REM uykusunda olduğu, göz bebeği, kalp atım hızı ve solunum sayısı, kaslarda atım gibi bedensel belirtilerden anlaşılabilir.
Ayrıca Beyin metabolizması artmıştır, beyin dalgaları uyanıklık döneminde olduğu gibi düşük şiddetli ve karışık frekanslıdır. Uykunun başlamasından yaklaşık 90 dakika sonra ilk REM ortaya çıkmaktadır. Daha sonra da kişi uykuda yaklaşık 90 dakika aralarla bir gecede 3-5 REM dönemi geçirmektedir. Rem dönemini önemli yapan özellik ise rüyaların bu evrede görülmesidir.
Rüyalarla çok ilgili olduğu bilinen Freud zihnin uyku sırasında da etkin bir biçimde çalıştığını ve bunun kanıtının rüyalar olduğunu ileri sürmüştür. Uykunun geri kalan kısmı olan NREM ise EEG değişikliklerine göre kendi içinde yüzeysel uyku olarak tanımlanan 1. ve 2. evre ile derin uyku olarak kabul edilen 3. ve 4. evreden oluşmaktadır.
Uyku Bozukluğunun Tanımı
Fizyolojik bir ihtiyaç olan uyku, öğrenme, bellek ve duygudurumun düzenlenmesi ile ilişkilidir. Yapılan çalışmalar uyku bozukluğunun fizyolojik ve bilişsel düzenlemede bozulmaya, REM uykusu yoksunluğunun biliş ve duygulanımda bozulmaya, delta uykusunun yetersiz ya da hiç alınmadığı durumlarda ise dinlenmemiş ve yorgun uyanmaya neden olduğu tespit bulgulanmıştır. Uyku bozukluğu başka bir bedensel ya da ruhsal hastalığın bir belirtisi olarak ortaya çıkabileceği gibi başlı başına bir rahatsızlık olarak da görülebilir. Uyku bozukluğu ilk kez 1979 yılında literatüre girmiştir.
Zamanla tekrar tekrar sınıflandırılsa da son olarak 2013 yılında DSM-V’te “Uyku-Uyanıklık Bozuklukları” adı altında insomnia, hipersomnia, narkolepsi, solunumla ilişkili uyku bozuklukları (tıkayıcı uyku apne hipopnesi, santral uyku apnesi, uyku ile ilişkili hipoventilasyon), sirkadiyen ritim uyku uyanıklık bozuklukları, parasomnialar (NREM uykusundan uyanma bozuklukları-uyurgezerlik, uyku terörü-, karabasan, REM uykusu davranış bozukluğu), huzursuz bacaklar sendromu, madde/ilacın yol açtığı uyku bozukluğu, tanımlanmış diğer ve tanımlanmamış uyku bozukluğu ele alınmıştır.
DSM-V Uyku Bozukluğu Tanı Kriterleri
A. Başlıca yakınma, aşağıdaki belirtilerden birinin (ya da daha çoğunun) eşlik
ettiği, uykunun niceliği ya da niteliğiyle ilgili bir doyumsuzluk yakınmasıdır:
gösterebilir).
sonra yeniden uyumakta sorun yaşıyor olmakta belirlidir. (Çocuklar-
da, bakım-verenin yardımı olmadan yeniden uyumakta güçlük çekiyor olmakla kendini gösterebilir.)
B. Uyku bozukluğu, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle
ilgili, okulla ilgili işlevsellik alanlarında, davranışsal olarak ya da önemli
diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
C. Uyku bozukluğu, haftada en az üç gece ortaya çıkar.
D. Uyku bozukluğu, en az üç aydır vardır.
E. Uyku bozukluğu, uyku uyumak için elverişli bir ortam olmasına karşın ortaya çıkmaktadır.
F. Uyku bozukluğu, başka bir uyku-uyanıklık bozukluğu (örneğin, narkolepsi, solunumla ilişkili bir uyku bozukluğu, yirmi dört saatlik düzenle ilgili bir uyku-
uyanıklık bozukluğu, bir parasomni) ile daha iyi açıklanamaz ve yalnızca başka bir uyku-uyanıklık bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır.
G. Uykusuzluk, bir maddenin (örneğin, kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç)
fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
H. Eş zamanlı bulunan ruhsal hastalıklar ve sağlık durumları önde gelen uykusuzluk yakınmasını yeterince açıklamaz.
Yukardaki kriterleri gösteriyor olmak uyku bozukluğu tanısı alınması için yeterli değildir. Baştaki maddede de belirtildiği gibi başlıca yakınma uykunun niteliği ya da niceliği ile ilgili olmalıdır. Bir örnek vermek gerekirse depresyon ya da anksiyete de uykuda bozulmalarına sebep olabilir. Uyku bozukluğu şüphesi olan kişi incelenirken kullanılan ilaçların, alkol ve madde kullanımının sorgulanması tanıda önem arz etmektedir. Uyku bozukluğu ile ilgili şüpheleri olan kişilerin bir uzmanla görüşmesi ve detaylı bir incelemeden geçmesi tavsiye edilir. Sonuç olarak uyku bozukluğu kişinin yaşam kalitesinin düşmesine ve kişide hem bedensel hem de ruhsal açıdan bozulmalara sebep olabilmektedir. Bu sebeple tedavi edilmesi kişinin sağlıklı bir yaşam sürmesi açısından oldukça önemlidir.
Kaynak:
Hazırlayan: Kl.Psk Özge Ersoy